Gülüç Belediyesi’nde yaşanan son başkanlık seçimi, yerel yönetimlerde liyakat ve tecrübe tartışmalarını bir kez daha alevlendirdi. Gökhan Demirtaş’ın hapis cezası sonrası boşalan koltuğa, 19 yıl makam şoförlüğü yapmış Sadık Recep Kara’nın 8 meclis üyesi oyuyla oturması, pek çok kişiye göre mizahi bir trajedi. Belki de bu durum, “nasıl olsa makamı şoförler biliyor” gibi acı bir espriye ilham verebilir.
Sosyal medyada yayılan eleştiri dalgası hiç de haksız değil. Yıllarca direksiyon sallayan, belki de belediyenin her sokağını, her köşesini en iyi bilen isimlerden biri olan Kara’nın, şimdi bir beldenin tüm kaderini yönetecek makama gelmesi akıllara durgunluk veriyor. Şoförlük tecrübesi, bir belediyeyi yönetmek için yeterli mi? Yoksa bu durum, liyakatten çok, siyasi ayak oyunlarının ve kapalı kapılar ardındaki anlaşmaların bir sonucu mu?
Özellikle İYİ Parti meclis üyelerinin Sadık Kara’ya verdiği oylar, “ne karşılığında?” sorusunu da beraberinde getirdi. Bu oyların, Gülüç’ün geleceği için mi, yoksa kişisel çıkarlar ve “pazarlıklar” sonucu mu verildiği merak konusu. Bir beldeyi yönetecek kişinin, halkın karşısına çıkıp oy istemeden, sadece meclis üyelerinin kararıyla göreve gelmesi, demokrasinin ruhuna ne kadar uygun?
Sadık Kara’nın 27 yıllık belediye tecrübesi göz ardı edilemez. Ancak bu tecrübenin büyük kısmının şoförlük ve benzeri pozisyonlarda olması, başkanlık makamının gerektirdiği vizyon, yönetim becerisi ve stratejik düşünme yeteneğiyle ne kadar örtüşüyor? Yoksa Gülüç, önümüzdeki dönemde “yol haritası” belirsiz bir yönetimle mi karşı karşıya kalacak? Bu durum, siyasetin ne denli basit ve “tesadüfi” kararlara gebe olabileceğinin acı bir göstergesi niteliğinde.
Leave a Reply